ABD İran petrol yaptırımlarından muaf tutulan 8 ülkeye yeni muafiyet hakkı verilmemesi kararı aldı. ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile piyasalara tedarik konusunda güvence verildiğini vurguluyor.
ABD, İran petrolü piyasadan çekilse de küresel talebin karşılanacağını garanti ediyor.
AB Komisyonu Sözcüsü Maja Kocijancic, ABD’nin muafiyetlere son verme kararına ilişkin, “ABD’nin kararını üzüntüyle karşılıyoruz.” demişti.
Kocijancic, İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmeye devam ettiği sürece AB’nin de nükleer anlaşmayı uygulayacağını söyledi.
ABD’nin bu kararıyla “ABD’nin İran’dan petrol alımına yaptırım getiren kararından 2 Mayıs’a kadar 180 günlüğüne muaf tutulan” Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Türkiye, İtalya ve Yunanistan’ın muafiyetleri sona ermiş oldu.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Geng Shuang, ABD’nin yaptırımlarına rağmen Tahran yönetimi ile ticari ilişkilerin devam edeceğini vurgulayarak “Çin, ABD tarafından uygulanan tek taraflı yaptırımlara ve uzun vadeli yargı kararlarına karşı çıkıyor. İran’la iş birliğimiz açık, şeffaf, yasal ve meşru. Bu nedenle saygı gösterilmesi gerekiyor” açıklamasında bulunmuştu.
Peki ABD bu noktaya nasıl geldi?
İran bir petrol ve gaz üreticisi. İran, ekonomik yapısının hidrokarbonlara dayalı enerji malları üretimi ve ihracatına olan bağımlığını azaltmak istiyor. Bunun için nükleer enerji üretim kapasitesini geliştirmeye çalışıyordu.
Ancak İran’ın bu alandaki çalışmaları nükleer silahlar üretimine olanak verecek bir gelişme düzeyine ulaşması olarak algılanıyor.
İran yıllar süren yaptırımların ardından Batılı güçlerle arasında müzakere yolları açmış ve yaklaşık 20 ay devam eden müzakere sürecinden sonra 14 Temmuz 2015’te anlaşmaya varmıştı. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nin amaçları doğrultusunda, Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Rusya, Çin ve ABD’nin katılımıyla başlayan, İran’a, nükleer silahlar üretmekten vazgeçmesi karşılığında nükleer enerji projelerini desteklemeyi öneren pazarlıklar, 2015 yılında Birleşik Kapsamlı Eylem Planı (Joint Comprehensive Plan of Action- JCPOA) olarak bilinen anlaşmayla sonuçlandı. Anlaşma Ocak 2016’da yürürlüğe girmişti.
Bu anlaşma bağlamında İran, Arak’taki ağır su reaktörünün çekirdeğini çıkardı ve yerini betonla doldurdu. Anlaşmanın imzalandığı tarihte İran 20 bin santrifüje ve tonlarca uranyuma sahipti. Bunun birkaç ay içinde 8 ila 10 nükleer bomba yapmaya yeteceği iddia ediliyordu.
Anlaşmayla santrifüj sayısı 2026’ya kadar 10 yıl boyunca 5 bin 60 ile sınırlandırıldı. Üstelik bunlar en eski ve en az verimli santrifüjlerdi. İran’ın uranyum stoku da yüzde 98 düşürülerek 300 kilograma geriletildi.
JCOPA Anlaşması kapsamında, İran’ın kabul ettiği koşullara karşılık İran’a uygulanmakta olan yaptırımlar da aşamalı olarak kaldırılacaktı. Yaptırımların kalkmasıyla zaman içinde İran ekonomisi rahatlayacak ve dünya ekonomisiyle uyumlu hale gelecekti.
Ancak Trump anlaşmanın yeterli olmadığını söyledi. Ayrıca Netanyahu yönetimi, Suudi Arabistan da memnun değildi. Diğer yandan İran da bahsedilen yaptırımların kaldırılması sürecini yeterli bulmuyordu.
8 Mayıs 2018’de Trump ABD’yi anlaşmadan çıkardı. ABD müttefiklerinin tüm aksi yönde telkinlerine, ve durumun getireceği risklere ilişkin uyarılara rağmen tek taraflı olarak çıktı.
Muafiyetlerin kaldırılmasıyla İran’ın petrol ihracatının sıfır düzeyine düşmesi olasılığı doğuyor.
Trump muafiyetleri kaldırmanın petrol fiyatları üzerinde belirgin bir etki yapmayacağına, İran’ın devreden çıkmasıyla dünya piyasasında oluşacak günlük 800,000 varil petrol açığının Suudi Arabistan tarafından karşılanacağına inanıyor.