Kredi Derecelendirme Kuruluşları. Diğer bir deyişle; modern dünyanın finansal tetikçileri ya da müdahale güçleri. Yaptıkları şeyi basitçe anlatmak gerekirse; bir ekonominin veya bir şirketin geri ödeme kabiliyetini ölçmek denilebilir.
Bu kuruluşlar değerlendirme sonucu çıkan seviyeleri tanımlamak A'dan D'ye bir dizi harf ve harf kombinasyonu kullanmaktalar. Bu harfler bize ilgili şirketin ya da ülkenin borçlanabilme veya yatırım yapılabilirlik riskini gösterir. Uluslararası piyasalarda namı en çok yürüyen 3 tane firma var; Standard and poors, Moody’s ve Fitch. Bu üçü tarafından verilen notlar sermaye akışının ana belirleyicisi konumunda.
Şimdi derecelendirme nedir, ne gibi sonuçları vardır gibi konulara değinelim. Yukarda da açıkladığımız gibi bu arkadaşlar bir ülkenin bir ekonominin sermaye açısından ne kadar güvenilir olduğunu ölçüyorlar. Ve bu ölçümde A’dan D’ye bir dizi harf kullanıyorlar. Bir ülkenin derecesi artarsa, sermaye ekonomiye girmeye başlar, düşerse de o ekonomiden sermaye kaçışı başlar diyebiliriz.
Bu noktada sorgulanması gereken konu, derecelendirme kuruluşlarının gerçekten bir ekonominin gücünü mü ölçtüğü yoksa hangi ekonominin güçlü olacağına mı karar mı verdiğidir.
Geçtiğimiz yıllar bize, kredi derecelendirme kuruluşlarının itibarının azaldığını gösteriyor. O kadar şaibeli bir sicilleri var ki saymakla bitmez. Kaldı ki İflas etmiş işletmelerin, çöküşlerinden hemen önce derecelendirme kuruluşları tarafından yüksek derecelendirilmiş olmaları bu şüphenin asılsız olmadığını bize ispat ediyor. Dot Com balonu (2002), Enron (2001) ve Parmalat (2003) skandalı, Lehman Brothers’ın iflası (2008) ve daha niceleri.
Benzer şekilde, derecelendirme kuruluşlarının ülke krizlerini tahmin edememesi, derecelendirmelerin güvenilirliği konusunda da çeşitli tartışmaları beraberinde getiriyor. Meksika Pesosu Krizi (1994), Asya Mali Krizi (1997), ABD Mortgage Krizi (2007) ve Avrupa Borç Krizi (2009-2013) kredi derecelendirme kuruluşlarının tahmin edemediği/etmediği/ etmek istemediği birkaç örnek ekonomik kriz olarak değerlendirilebilir.
Derecelendirme kuruluşlarına şüpheyle yaklaşılmasının iki ana nedeni var. Birincisi; kredi derecelendirme süreçlerinin şeffaf olmayan yapısı. İkincisiyse; ilan ettikleri oranlardan hukuki olarak hiçbir sorumluluklarının bulunmaması. Bu durum, kredi derecelendirme kuruluşlarının yanlış kararları için herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacakları anlamına geliyor.
2009 krizinden sonra piyasaya bazı düzenlemeler getirildi ama Derecelendirme kuruluşlarının en büyük üçü olan Standart and Poors, Fitch ve Moodsy’s hedge fonların notlarını düşürmeleri gerektiği yerde artırdıkları için ceza almaktan kaçamadılar. Fakat cezalar maalesef caydırıcı değil, hatta “operasyon” zararı yazılabilecek kadar küçük. Bu nedenle milyar ölçekli sermaye yapısı göz önünde bulundurulduğunda bu kuruluşları etik dışı eylemlerinden alıkoymadığı aşikar. Çünkü en büyük üç Kredi Derecelendirme Kuruluşu hala sürekli tutarsız derecelendirme faaliyetlerine devam ediyor.
Sonuç olarak bu kurumların itibarları ve güvenilirlikleri büyük ölçüde zarar görmüş durumda. Sahte raporlar, aldatıcı derecelendirmeler, aleyhlerine sonuçlanan mahkeme kararları ve daha bir çok etik dışı durum kaybolan bu güvenin tesisini güçleştirmekte.
Herkesçe bilinmektedir ki Kredi Derecelendirme Kuruluşları sermaye akışının rotasını belirleme açısından kilit kurumlardır. Birilerinin bir ülke ekonomisini ya da bir şirketi Ak mı kara mı olduğu anlaşılsın diye değerlemesi gerekiyor. Ne olursa olsun, kaçınılmaz olarak piyasa risklerini değerlendirecek birileri olmalı. Dürüst, şeffaf ve cesur.