“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Benim gönlüm tasarımından üretimine kadar hiçbir aşamasında yer almadığımız bir ürünün alınıp kullanılmasına razı değil. Bizim savunma sanayi için dışarıya verecek tek kuruşumuz olmamalı.”
Temmuz 2018 Nato Zirvesi’ndeyiz. O an Brüksel’de herkes gökyüzüne bakıyor. NATO üyesi devletlerin liderleri helikopterlerin yaptığı gösteriyi hayranlıkla izliyor. Elbette göğsü kabaran, bu gurura nail olan ülkelerden biri de biziz! Yıllardır emek verilen ve Türkiye’nin yerli olma, milli olma yolunda attığı adımların sadece bir örneği olan helikopterimiz Atak yaşatıyor bize bu gururu…
Elbette Atak, bu alanda atılmış adımlardan yalnızca bir tanesi. Hürkuş, Anka, SOM, Umtas ve daha birçok ürün de tüm dünya tarafından takdirleri topluyor. Atak, Türkiye’de geliştirilen, yerli ve milli olma arzusu taşıyan teknolojik birimlerinin bir sembolü haline gelmesi bakımından çok önemli. Ancak, Atak’ın yerli ve milli olmadığı görüşünü taşıyan birçok görüş de var. Peki, üretimlerimiz yerli ve milli midir? Bu meseleye nasıl bakmalıyız?
Atak’ın yerli ve milli olmadığını düşünenlerin getirdiği eleştirilerin en önemli argümanı motorun Amerikan menşeili olması. Atak helikopterinin motorunun modeli Turboshaft Engines LHTEC-CTS800 4A. Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ) motor ihtiyacını Light Helicopter Turbine Engine Company (LHTEC), CTS800 turboshaft motorlarından sağlıyor. Peki, motoru henüz üretemiyor oluşumuz, binlerce mühendisin çalıştığı ve devletin kaynak sağladığı bu projeyi ve hatta Atak gibi birçok projeyi de yerli olmaktan alıkoyar mı?
Bu sorunun cevabı elbette kocaman bir “Hayır!” Geçmişten günümüze gelen “bağımsız iş yapamıyoruz”, “kendi üretimimizi yapmamız mümkün değil” algısını yıkmak tahmin edileceği gibi kolay olmadı. Kaldı ki bunca projeye rağmen hala “yerli olmak” meselesi tartışılıyor. Bir helikopterin en küçük parçasından, motoruna kadar her şeyi yapmak Türkiye’nin de hedeflediği bir mesele. Ancak şuan motoru üretemiyoruz diye helikopter yapmaktan vazgeçme düşüncesi kulağa hiç mantıklı gelmiyor. Yahut tam kapasite çalışacak bir Atak yerine, milli olma önkoşulunu sağlıyor diye daha düşük performanslı bir motorla devam edecek de değiliz. Mesele kullanılan motorun projelerimize nasıl daha fazla yarar sağlayacağı meselesidir.
Bu noktada en önemli kaygının karşımıza “Türkiye’nin motor üretme meselesi” olarak çıkıverdiğini söyledik. Öyleyse “motoru biz üretmiyoruz, dışardan alıyoruz”, “bunun neresi milli” diyenlere motor üretme hedefli planlanan projelerden bahsetmek gerekiyor. Bunlardan belki de en önemlisi ve yazıya konu olan helikopterlerin gelecekteki motoru olacak olan “Turboşaft Motor” projesi. Proje Şubat 2017 itibariyle başladı. Turboşaft Motor Geliştirme Projesi, 8 yıl içinde üretime geçmeyi hedefleyen ve tamamı TEI çalışanından oluşan yaklaşık 250 kişilik bir mühendislik ekibi tarafından yürütülecek bir proje. TS1400 adı verilen motorun, Atak helikopterlerinde kullanılan LHTEC CTS800-4A motoru ayarında olması bekleniyor.
TEI’nin yürüttüğü projeleri anlattığı dosyada Turboşaft Motor Geliştirme Projesi ile ilgili kısım ise son derece aydınlatıcı bilgiler içeriyor. “Bu proje kapsamında, bir yandan ülkemizde gaz türbinli motor tasarım, geliştirme ve test altyapıları oluşturulurken, diğer yandan da milli özgün helikoptere entegre edilebilecek, 1400 BG gücünde, tip sertifikası alınmış özgün ve milli bir motor, TEI tarafından geliştirilecek. Tasarlanacak motorun ileride geliştirilecek türevleri, ATAK ve HÜRKUŞ gibi diğer milli platformlara da güç verebilecek. Aslında Atak savaş helikopteri olmasından kaynaklı büyük önem arz ediyor. Atak’ın milli yazılımlarımızla uçması, ihraç edilebilir pozisyona ulaşması, başka ülkelerin benzer projeleri arasında öne çıkıyor olması helikopterin uluslararası arenadaki prestijine de yansıyor. Ancak bunun yanı sıra, Türkiye’nin savunma sanayiinde geliştirdiği pek çok savaş envanterini de kullanabilecek olması, hatta bu envanterlerin test edilmesine katkı sağlayacak olması da ülke için pek çok alanda hissedilen ihtiyacın karşılanması anlamına geliyor.
Aslında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Benim gönlüm tasarımından üretimine kadar hiçbir aşamasında yer almadığımız bir ürünün alınıp kullanılmasına razı değil. Bizim savunma sanayi için dışarıya verecek tek kuruşumuz olmamalı.” sözleri gelecekle ilgili hedefleri özetler nitelikte. Hayata geçirilen her proje ise bu sözlerin birer kanıtı. Sanayileşme stratejilerimizin değiştiği dönüştüğü gerçeği, uygulamaya ve üretime geçen projelerle karşımıza çıkıyor. Milgem, Füze ve Roket Sistemleri, Altay Ana Muharebe Tankı, ATAK Helikopteri, İnsansız Hava Araçları, Hürkuş Başlangıç ve Temel Eğitim Uçağı gibi çok sayıda projenin savunma sanayimiz tarafından başarıyla yürütülmesi de tüm söylediklerimize ek olacaktır. Elbette bu projelerin her birinden kazandığımız tecrübe de yerli üretimimizi çelikleştiriyor.
Her şeyden önce şunu görmek gerekiyor: Türkiye artık savunma sanayii alanında geliştirdiği teknolojiyi ihraç ediyor. TUSAŞ, yıl içinde Pakistan Savunma Üretim Bakanlığı ile 30 Atak helikopterinin satışı için sözleşme imzaladı. Bu sözleşme Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tek seferde yapılan en büyük savunma sanayii ihracatı olarak kayıtlara geçti. Atak’ın bu başarısı ise devam ediyor. Türkiye ile Filipinler arasında Savunma Sanayisi İşbirliği Mutabakat Muhtırası’nın imzalanmasıyla birlikte iki ülke arasında savunma sanayii alanındaki iş birliğinin ve ürün satışının önü açılmış oldu.
Atak sayesinde açılan bu ihracat kapısı ülkemizin havacılık ve savunma teknolojileri alanındaki yatırımları ve üretimleri arttığı ölçüde daha pek çok başarıya imza atılacak.